Güncel

TÜRKİYE HASSAS BİR DÖNEMDEN GEÇMİYOR ARTIK.

Türkiye hassas dönemler ülkesi olmaya dönüşüyor ve buna sürekli bağışıklık kazanmaya başlıyor.

20 Temmuz 2020 Saat: 23:03
YORUM YAPTavsiye EtYazdır

Bu haber 469 kez okunmuştur

TÜRKİYE HASSAS BİR DÖNEMDEN GEÇMİYOR ARTIK.
TÜRKİYE HASSAS BİR DÖNEMDEN GEÇMİYOR ARTIK.

Haliyle bu hassas dönemler eskisi kadar hassas olmuyor ve duyarsızlık dönemine girişimizi ilan ediyor başka bir deyişle. Ülkede aktivizmin taraf olmadan güdülmesi, bir siyasi parti ile bir şekilde dirsek teması bulundurmayan aksiyonlarda bulunulması imkansız hale geliyor. Taraflar o kadar keskinleşip, o kadar uzlaşıdan uzaklaşmış hale geldi ki, tarafsız bir şekilde fikir beyan etmek ya da beyan edilen fikrin bir tarafa yakıştırılmaması artık ne yazık ki olanak dışı.

 

Eski toprak televizyon yıldızları, derinlik katsın diye ekrana serpiştirilmiş tarafgir yazarlar, zamanında ismini duyurabilecek kadar sivrileşmiş birkaç siyaset eskisi ve sosyal medyada takipçi edinmeyi başarabildiği için tüm fikirleri ilgiyle dinlenen popülist kişiler… Ekranlarda gördüklerimiz ve geleceğimiz hakkında konuşan kişiler bunlar. Objektif olup olmadıklarını değerlendirmek için çok geç. Artık tüm değerlendirmeler menfaat ve olası kazanımların temelini atabilmek için yapılıyor. Durumlara olduğu gibi yaklaşmak bir kenara dursun, fikirler bilgiye dayanmıyor ve oluşturulmak istenen kanaat bile bir menfaat karşılığında satılık hale gelmiş durumda. Fikirler hiç olmadığı kadar üstü örtülü ve konuşulmaktan uzak. Yozlaşma şeklimiz 5 ve 10 yıl öncekinden çok daha farklı. Fikirlerimizi ifade etmenin, tartışmanın ve belki de kavgaya tutuşmanın hiçbir amacı olmadığını, kendisinin veya bir başkasının fikrinin mevcut durum ve olaylar üzerinde bir gücü olmayacağını, değiştirmenin ya da değişimin bir parçası olabilmenin imkansız olduğunu düşünen yığınlar halindeyiz ne yazık ki.

 

Kendisini kanaat önderi olarak addeden ve kitleleri belirli bir yöne doğru sürükleme amacı güden çoğu kişi, kendi idealizminin ve inandığı değerlerin dışında, maddi kazanımlara bel bağlanmış bir fikri söylem haline dönüştürmenin çabası içine giriyor. Fikirlerine ya da onların bir değişim gücü olmadığına inanmak, satılık olmaktan çok daha kötüdür. Eğer satılık olmanın sebebi, bu inancı kaybetmekten kaynaklanıyorsa; bu olabilecek en kötü şeklidir çünkü o kişinin/kişilerin artık söyleyemeyeceği, manipüle edemeyeceği, suçlayamayacağı hiçbir değer ve yargı kalmamış demektir. Hassas dönemlerden geçmeye bağışıklık kazanarak bağışıklık kazanmamızın ve toplumsal bir duyarsızlığa düşmemizin en büyük sonucu olarak, kitlelere seslenen insanların çoğunu bu profildeki insanların oluşturmasın. Değişmek ve değiştirmek insanın en büyük gücü ve görevidir. İnsanoğlu mağarasını tuğladan evlere çevirmemiş olsaydı, belki de varlığını 7 kıtanın tümünde bu çağlara kadar taşıyamayacaktı. Öğrenmek ve edindiği bilgi ile bir fikir oluşturmak, bu fikri test etmek ve kanıtlamak; insanoğlunun hayatta kalma biçimidir. Ne yazık ki kitle halinde en temel refleksimizden uzaklaşıyor ve olayları başkaları için nasıl olduysa, onların gözünden nasıl göründüyse o şekilde kabul etmek için çaba harcıyoruz. Çünkü değiştirmeye olan inancımızı kaybettik ve kendi gözümüzden gördüğümüz şekliyle kabul edilebilir değil. Bu derin hissizliği ve duyarsızlığı aşmanın, bir sonraki kuşak için yerine getirmemiz gereken bir ödev olduğunu hatırlamalıyız. Önümüze sürülen binlerce, milyonlarca fikrin arasından hangilerinin (objektif olsun yahut olmasın) menfaate dayanmayan, kişinin gerçekten inandığı bir değerlere dayanan fikirler olduğunu tespit etmeliyiz. Çünkü fikir çeşitliliği kadar, fikrin özgünlüğüne ve özgürlüğüne de ihtiyacımız var.

YORUMLAR Üye Girişi

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Kocaeli Fısıltı Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız
UA-167564519-1
Yukarı ↑